8 Mart 2016 Salı

Leipzig



Berlin'e gitmişken bir günümü de Leipzig'de geçirmek için biletimi aldım ve 1,5 saatlik bir tren yolculuğundan sonra Leipzig merkez tren istasyonuna vardım. Trenden indim ve muhteşem tren istasyonu beni karşıladı. Günlük 120 bin kişinin gelip geçtiği büyük bir istasyon. Birkaç dakika şöyle bir inceledim, gerçekten muhteşem. Bizde böyle istasyonlar olmadığı için de çok kıskandım. İstasyon ile beraber içinde bir de 3 katlı alışveriş merkezi var aynı zamanda. Leipzig İslav sözcüğü Lipsk yani ıhlamur ağaçlarının bulunduğu yerleşke anlamına gelmekte olduğunu da öğrendim. 



Her yıl Haziran ayının 2. haftası gibi Bach Festivali olduğundan her yer boy boy Bach posterleri ile süslenmiş. Şehre büyük katkıları olan Johann Sebastian Bach'ın Leipzig'de önemi büyük. Tabi sadece Leipzig'e değil, tüm dünyada bilinen önemli bestelere imza attığı gibi yaşamı boyunca kendi ve ailesi 16.ve 17. yüzyılda müzisyenler yetiştirmiş ve Leipzig'deki kiliselerde hizmetlerde bulunmuş. Bach ve ailesine Bach müzesini anlatırken tekrar geri döneceğiz. 

Tren istasyonundan çıkıp tam karşıya doğru yürüyünce şehir merkezine geliyorsunuz. Şöyle bir dışarı bakınca yolu bulmak pek zor değil. 
Önce Nikolai Kilisesi karşısında gözüme güzel bir kafe kestirdim ve yolda yürürken kitapçıdan aldığım Leipzig kitabını incelerken kahvemi yudumladım.


Tam Nikolai kilisesi ve Nikolai okulu arasında kahvemi içtikten sonra ilk Nikolai Kilisesini görmeye gittim. 1180 yılında inşa edilmiş ilerleyen yıllarda da çeşitli ilaveler yapılmış olan Nikolai kilisesi Leipzig'in en eski şehir kilisesi. Roma mimarisinden esinlenilmiş.

Nikolai Kirche

Nikolai Kirche

Kilise meydanında Alte Nikolaischule (Eski Nikolai okulu) bulunuyor. İçine girmedim ama kısaca bilgi vermek gerekirse 1511 yılından bu yana faaliyet gösteren okul sadece Leipzig'in ilk okulu değil tüm Almanya'nın da ilk okulu ünvanını taşıyor. Buradan bir çok alimler, sanatçılar ve politikacılar çıkmış.
Alte Nikolaischule

Meydanda biraz dolandıktan sonra Thomas Kilisesine doğru geçtim. Bach'ın mezarı da bu kilisenin içinde bulunuyor. Bach'ın uzun yıllar kantorluk yaptığı kilise aynı zamanda.

Thomas Kirche
Kilise 1482-1496 yılları arasında yapılmış. Cam vitraylarında soldan sağa 1.Kaiser Wilhelm, Felix Mendelssohn Bartholdy, Martin Luther, Johann Sebastian Bach, Gustav Adolf ve 1. Dünya Savaşı resmedilmiş. 1950'den bu yana da Bach'ın mezarı kilisenin içinde bulunuyor.


Thomas Kirche


Leipzig deyince Nazım Hikmet'i anmadan olmaz. Leipzig ile ilgili bazı şiirlerini sizinle de paylaşmak istedim. (Şiirlerini kendi yazdığı gibi yazdım) 

Leipzig'li kızların gayetle güzel
Etekleri gayetle kısa
Ömrümün bu kadar gerilerde kaldığını görmezdim
Leipzig'li kızların bacakları böyle uzak olmasa
Nazım Hikmet


Yaprak dökümüne rastlamak burar içimi
Hele bulvarlarda yaprak dökümü
Hele kestane iseler
Hele çocuklar geçiyorsa oralardan
Hele güneşliyse hava
Hele iyi haber almışsam dostluk üstüne
Hele o gün sancımıyorsa yüreğim
Hele sevdiğimin beni sevdiğine inanıyorsam o gün
Hele o gün insanlarla ve kendimle aram iyiyse
Yaprak dökümüne rastlamak burar içimi 
Hele bulvarlarda yaprak dökümüne 
Hele kestaneyseler
Nazım Hikmet (1961)


Nazım Hikmet'i saygıyla anıyoruz. 


Goethe'nin bronz heykeli Alte Börse önünde görkemiyle duruyor. Arkada kokteyl gibi bir şey vardı, kamera çekimleri ne olduğunu anlamadan hızlıca geçmek zorunda kaldım.
Goethe'nin yazdığı Faust'un bir bölümünün geçtiği Madler Pasajı'nın da Leipzig'de olduğunu hatırlatmadan geçmeyeyim. 

Cafe Kandler

Cafe Kandler

Gezdiğim yerlerde şehrin en eski kafelerine gitmeye bayılıyorum. Cafe Kandler de bunlardan biri. Bach kahvesi içip, Leipziger Lerche yemek gerekiyormuş. Ben de öyle yaptım ama itiraf ediyorum Bach kahvesi sıradan sütlü hafif bir kahve,  Lerche de acıbadem kurabiyesi. Mozart'ın çikolatası olur da Bach'ın olmaz mı? Elbette var. Tadına bakmak için aldım, onun da pek bir farkı yoktu. 


Yolumu Bach müzesine doğru çevirdim. Giriş 8€. İçerde çok hoş küçük bir bahçe de var. Bach soyadını taşıyan soy ağacı da içeride sergileniyor. Hemen hemen bütün aile bireyleri müzisyen olarak yetiştirmişler. Müze çok modern ve teknolojik. Bach'ın notalarını dokunmatik kocaman bir masada parmaklarınızla sayfaları çevirerek görmek mümkün. Orjinal nota sayfaları zarar görmesin diye böyle bir uygulama yapılmış sanırım. O dönemde Bach'ın kullandığı org ve bütün eserlerin digital ortamlara aktarıldığı bir odada kulağınıza kulaklık takıp istediğiniz eseri dinleme imkanı da veriyor. İçerisi sessiz ve pek huzurlu. 






Bende oturup bir kaç parça dinledikten sonra Bach'ın bahçesinde biraz oturup Kahve Müzesine geçtim. 




Kahve müzesinde beklentim biraz yüksekti herhalde, bana her şey çok normal geldi, heyecanlandıran bir şey bulamadım. Aşağıda paylaştığım fotoğraflardan başka bir iki de fincan takımı vardı, hepsi bu. 






k


Müzdeden çıkıp biraz sokaklarda neler var diye bakmak istedim. Yemek yemek için Zill's Tunnel'i kestirdim gözüme. 








Eski şehrin içi küçük olduğu için dön dolaş aynı yerlere çıkıyorsun. Berlin dönüşümü kaçırmamak için çok görmeyi istediğim ama göremediğim Mendelssohn'un Parkına gidemedim. Parkın özelliği Mendelssohn'un 1.Keman Konçertosunun ana temasını simgeliyor. Parkta perdelerdeki notalar şeklinde yerleştirilmiş tahta bloklar var. Leipzig'e tekrar gelmek için bir sebep bırakıp öyle ayrılacağım, ne güzel.  Konçertoyu hatırlamak isteyenler için link  

https://www.youtube.com/watch?v=N0tqdhbnpn8 


Fotoğraf Deutsches Architectur Forum de den alıntıdır.


Bach Festivaline için konser alanı düzenlemesi
Starbucks Leipzig Tren İstasyonu